top of page

Kayıtsızım, Kayıtsızsın, Kayıtsızız.

Detachment” - kayıtsızlık, soyutlama.


kayıtsız insanlar

Bu aralar fotoğrafçıyla olan olaylardan sonra bana algoritmanın bir oyunu sonucu karşıma en çok çıkan kelime. Bir şeyden soyutlanmak, bir duruma kayıtsızlaşmak. Bunu bayağı bir metod haline getirip “size geri dönmesini istiyorsanız kendinizi durumdan ve hislerden soyutlayın” gibi akıllar verenleri sosyal medyada, beni çektikleri kara delik sonucu, fazlasıyla görür hale geldim. İlk ayrılığımızda fotoğrafçıyla arkadaş olmaya karar verdiğimizde bana “çok detach olmuş görünüyorsun” diye bir cümle kurmuş ve sonrasında tekrar olanlar olmuştu, yani bunun metod olarak işe yaradığı aslında bir şekilde doğru sanırım. Anladığım kadarıyla kayıtsızlaşan ve soyutlanan kadınları gören erkeklere bir kadını geri isteme fikri geliyor. Sebebi belki "beni nasıl bu kadar hızlı unutur, dur şu kadının hayatına geri girip bir orta yerine sıçayım" düşüncesi olabilir, veya her ne kadar daha düşük ihtimal olsa da istediği alana sonunda kavuşan ve o kadın gibisini bulamadığı için bir geri dönüş de pek tabii olabilir. (Kadın, erkek örnekleri yazı benim açımdan yazıldığı için verilmektedir ve cinsiyet ayrımı içermemektedir. Son yazımda buna içerleyen arkadaşlarım oldu, belirtmek istedim :) Herkes için değişiklik gösterebilecek ortak deneyimler olabileceği kesinlikle kabul ettiğim bir durumdur, fakat araştırıldığında erkekler öyle bağlanmadığı için genellikle kadınlar için geçerli bir durum olduğu görülebilmektedir.)


Tabi asıl detachment böyle bir şey değil, ruhani gelişim için ilk ilke gibi bir şey aslında. Bazen neredeyse takıntılı şekilde istediğimiz iş, aşk, para, hayat vs. gibi konulardan tamamen soyutlanabilmek ve evrenin illa bizim istediğimizi değil de bizim için daha iyi olabilecek şeyleri bize vermesine izin vermek gibi bir duygu durumu. Buna güvenerek her şeyden vazgeçemeyeceğimiz gibi, isteklerimizi her şey haline getirip onlara bu kadar düşünce alanı ayırmak da eşit şekilde yararlı bir şey değil diyebiliriz. Ben şahsen son iki haftada iki alanda kendimi soyutlayıp ruhani olarak ayırmaya çalışıyorum; 1- duygusal, 2- kültürel. Duygusal soyutlanmam hem kendi bağlanma şeklimi yanlış ve zararlı buluşumdan hem de herkesin hakim olduğu malum kişi kaynaklı, o belli. Kültürel soyutlanmam Türk kültürünün bize dayattığı “aman komşular ne der?” anlayışının üzerimizde kurduğu baskı, bunun sonucunda istediğimiz şekilde kendimizi ifade edemeyişimiz ve bireyselleşemeyişimize sebep olan durumdan soyutlanma ihtiyacımdan.


kayıtsız

Bir örnekle neden bu kararı sonunda verdiğimi hemen açıklayayım; ben terk edilmiş aşk acısı çekiyorum, yıkılmadım ayaktayım post’u atmışım baya da etkileşim alıyor, keyifleniyorum derken 6 cevapsız arama. Annem... O kadar içtiğim, ayakta duramadığım videoyu internete neden koymuşum, teyzemler de aynı şeyi demişler falan, konuşma böyle sürüyor gidiyor ve “görmek istemeyen beni takipten çıksın” cevabımla bitiyor, hem ben geriliyorum gereksiz hem de canım annem geriliyor. Öncelikle, milyonlarca kilometre uzakta yaşarken böyle bir telefon konuşmasıyla haliyle uğraşmak istemiyorum ve canım sıkılıyor, üstelik 32 yaşından sonra New York’un göbeğinde mahalle baskısına boyun eğecek ve hayatımı da buna göre yaşayacak değilim. Yani bu telefon konuşması amaçlandığı gibi bana o paylaşımı sildirmek yerine konuya yaklaşımımı tamamen değiştiriyor, beni düşüncelerimi ve davranışlarımı dikte etmesine bugüne kadar bir dereceye kadar izin verdiğim bir kültürel etkileşimden ve yaşamdan soyutluyor. Ne yaparsam yapayım, birilerinin her zaman hayatım üzerinde söz sahibi olduğunu düşüneceğini fark ediyorum. Sosyal medyada paylaştığım şeyleri daha önce eleyip, “Aybike dur, şimdi bunu paylaşma kalsın” diye düşünürken, annemle bu konuşmamızdan sonra aldığım bir kararla bundan sonraki hayat tercihlerimde daha “detached” olacağım ve sadece önümde açılabilecek fırsatlara yoğunlaşacağım, onu kesin biliyorum. Ne yalan söyleyeyim, hayatımın da tekrar değişeceği bir zamana girdiğimi hisseder gibiyim. Ben kimsenin bana ne yapmam gerektiğini söylemesine her zamanki gibi izin vermeyip kendim olayım da, evren benden bana hizmet etmeyen şeyleri alır, hizmet edecek şeyleri verir.


Bu haftayı kişisel gelişimim için iyi değerlendirdiğimi düşünüyorum; arkadaşlarımla eğlenerek, tek başıma düşünerek ve yazarak, bazı konularda harekete geçerek ve gerek ilişkilere yüklediğimiz anlamlar olsun, gerek kültürel baskılara yüklediğimiz anlamlar olsun hepsini salmak gerektiğini sonunda anlayarak. Haa tabi bir de şu date’e çıktım, baya başarısızdı ama benim kovaladığım değil de beni kovalayan biriyle bir aktivite yapmak iyi geldi, sadece üzerinde konuşmaya değer bir buluşma olmadı. Varmaya çalıştığım sonuca gelirsek; komşu ya da alakasız bir akraba beni zaten bir şekilde hep konuşacak, annem her yaptığımı zaten beğenmeyecek, ben kendimi parçalasan da o adam bana dönmeyecek, işimden nefret ederek günlerimi kendime zehir etsem de her gün işe gitmeye devam edeceğim vs. vs. Hayatın amacı önce kendimizi bulmak ve kendimiz olabilmek, sonra da topluma veya dünyaya yararlı olabilmekse, bize hizmet etmeyen ve bunları yapmayı zorlaştıran her şeyden ayrılabilmemiz, soyutlanabilmeyi öğrenmemiz GE-RE-KE-CEK. Dönerse bizimdir :)


55 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page