Depresyonu tarif etmek zor olabilir, ama belki kendi tabirimle "zihnin karanlık odası" metaforuyla anlatılabilir. Bu karanlık oda, bir anda içine düştüğümüz ve çıkışı bulmakta zorlandığımız bir yer gibidir. Etrafını göremezsin, neyin nerede olduğunu kestiremezsin. Düşüncelerin, duyguların adeta bu karanlıkta kaybolur. Her adım attığında, belki de bir çıkış kapısı bulmayı umarsın, ama o an için hiçbir şey net değildir. Zihninde bir şeyler sürekli yankılanır, ama çözüm bulamazsın. Bu karanlık odada yalnız kaldıkça, her şey daha da bulanıklaşır.
Depresyon, sadece bir üzüntü hali değildir. İnsan bir yandan kendini boşlukta gibi de hisseder; sanki bir şeyler anlamını yitirmiştir. Günlük hayatın akışı devam eder, ama sen o karanlık odanın içinde hareketsiz kalmışsındır. Normalde kolayca yaptığın işler bile gözünde büyür, içinden gelmez, başlamak için bile yeterli gücü bulamazsın. Bütün bunlar olurken, etrafındaki insanlar da seni anlamakta zorlanır. "Neden böyle hissediyorsun?" ya da "Biraz gez dolaş, geçer" gibi iyi niyetli ama bir o kadar da yetersiz gelen tavsiyeler duyarsın. Ancak, bu karanlık oda içindeyken, bunlar kendini daha da yalnız hissetmene sebep olabilir. Çünkü aslında depresyon, bu tür önerilerle çözülebilecek bir şey değildir. Bu sözler, depresyondaki kişi için yaşadığı acının anlaşılmadığı hissini uyandırabilir. Basit eylemler gibi görünen "gez dolaş" önerileri, depresyondaki biri için büyük bir çaba gerektirir ve bu tavsiyeleri uygulayamadığında kendini daha da yetersiz hissedebilir. Sonuç olarak, kişi daha yalnız ve anlaşılmamış hisseder; bu da depresyonun yarattığı izole olma duygusunu derinleştirir.
Depresyon, insanın zihninde yarattığı bu belirsizlikle birlikte, aynı zamanda fiziksel olarak da etkilerini gösterir. Sürekli bir yorgunluk hissi, enerji kaybı, uyuma isteği ya da tam tersine uykusuzluk... Bir yandan tüm dünyadan kaçmak isterken, bir yandan da ne yaparsan yap bu karanlıktan kurtulamayacakmışsın gibi hissedersin. Oysaki bu his, depresyonun en büyük tuzağıdır: Seni yalnız hissettirmek. Ancak, bu yalnızlık bir illüzyondur. Çünkü çevrendeki insanlar seni anlamaya çalışır, ama sen o karanlıkta onların sesini duyamazsın.
Albert Camus’nün şu sözü depresyonu anlamanın bir yolunu sunar: "Gerçek cesaret, hâlâ yaşamanın anlamı olmadığında bile hayata devam etmektir." Evet, depresyon döneminde, insan her şeyin anlamsızlaştığını düşünür, hatta yaşamın kendisi bile bazen ağır gelir. Ama bu karanlık bir süreçtir ve her süreç gibi geçici bir duraktır. İnsan bu süreçte cesur olmalıdır. Çünkü cesaret, hissetmesen bile adım atmaya devam etmektir.
Bu süreçte en zor olan şey, karanlığı kabul etmek. "Tamam, şu an böyle hissediyorum" diyebilmek bazen en önemli adımdır. Çünkü depresyon, onun varlığını kabul ettiğimizde biraz olsun güç kaybetmeye başlar. Yardım istemek, bu karanlıktan çıkmak için en büyük adımlardan biridir. Bir terapistten destek almak, bu süreçte ışığı bulmanın en güçlü yollarından biri olabilir. Çünkü bazen o karanlık odanın içindeki çıkış kapısını kendimiz göremeyiz, ama bir başkasının yardımıyla o kapıya ulaşabiliriz.
Yardım istemek bir zayıflık değildir, aksine, karanlığa karşı verdiğimiz en güçlü mücadelelerden biridir. Depresyon bizi yalnızlığa hapsederken, aslında yalnız olmadığımızı fark etmek zor olabilir. Ama çevremizdeki destek, bu karanlıkla baş etmemize yardımcı olabilir. Küçük adımlar atmak, kendimize nazik olmak bu sürecin bir parçasıdır. Bazen sadece bir nefes almak, bir bardak su içmek bile bu karanlığın içinde bir ışık yakmak gibidir. Küçük ama anlamlı bir hareket.
Unutma ki depresyon bir süreçtir. Karanlık bir oda gibi görünse de, her odanın bir kapısı, her gecenin bir sabahı vardır. Ve en önemlisi, bu süreç zamanla geçer. Zamanla bu karanlık dağılır, yerini yeniden umut dolu günlere bırakır. Kendine karşı nazik ol, yardım almaktan çekinme, çünkü bu yolculukta en çok ihtiyacımız olan şey, o ışığı bulma cesaretidir.
Comments